İSLÂM HUKUKUNDA ENFLASYONLA İLGİLİ BAZI MESELELER

İSLÂM HUKUKUNDA ENFLASYONLA İLGİLİ BAZI MESELELER


Prof
.
Dr. Osman Eskicioğlu*


Bir kısım Batılı iktisatçılar, bazı iktisadî olayları biyolojik hadiselerle açıklamaya çalışmışlar; ekonomik bünyenin bazı müesseselerini vücudumuzdaki organlara benzetmişlerdir. Bu anlayışa göre merkez bankası adeta vücuttaki kalbin vazifesini görmektedir. Kalp, vücudun her tarafına kan gönderen bir merkez olduğu gibi, merkez bankası da ekonomik bünyenin muhtaç olduğu para ve krediyi temin eder; bunları, dozajına göre ayarlayıp dağıtımını yapar.

Vücut, sağlığını nasıl her zaman aynı derecede tutamaz, bazen hasta olur, ateşi yükselir, hastalığı artarsa; ekonomik bünye de öyledir; her zaman aynı seyri takip etmez; bazen hastalanır ve zikzaklı bir grafik çizmeye başlar. Bu sebeple iktisadî olaylar değişken olup her zaman aynı görüntüyü vermezler. Meselâ fiyatlar aynı seviyede durmaz; bazen düşer, çoğu zaman yükselir, bazen da iktisadi bünyede meydana gelen bir hastalık (dengesizlik) sebebiyle —vücut ateşinin yükselişi gibi— en üst dereceye, ateş pahasına yükselirler.

İşte fiyat artışlarını, başka bir deyişle, para değerinin düşmesini ifade eden enflâsyon da iktisadî bünyede meydana gelen bir hastalığın tezahürüdür. Biz, bu yazımızda elimizden geldiği ve kaynaklarımızın elverdiği ölçüde enflâsyonu tanımaya ve onu İslâm Hukuku açısından değerlendirmeye, enflâsyona sebep olan ve onu ortaya koyan âmillerin İslâm hukukundaki yerlerini aramaya çalışacağız.

Meseleye İktisat ilminin bakışı ile İslâm hukukunun bakışı arasında bazı farklar olsa gerektir; çünkü iktisadî olayların elemanları diyebileceğimiz mal, hizmet, ihtiyaç ve fayda gibi terimler, her iki ilimde de aynı mânayı ifade etmemektedirler. İktisaden meşru görülebilen bir ihtiyaç, dînen gayr-i meşru sayılabilir. Bir ihtiyacı tatmin ederken meydana getirilen faydanın yolu, birisinde müspet ve olumlu karşılanırken, diğerinde ise menfi ve olumsuz sayılabilir. Meselâ şarap iktisaden mal kabul edilip her türlü akde mevzu teşkil ederken dînen mal sayılmamakta, bu sebeple de Müslümanların yapacakları akit ve sözleşmelerde şarabın yeri bulunmamakta ve buna cevaz verilmemektedir.

İktisadın sadece din ile değil, ahlâk ilmiyle de bir paralellik göstermediği söylenmektedir. İktisatçılar ahlâk ile iktisat arasında tam bir zıddiyetin mevcut olduğunu iddia ederler.1 Halbuki ahlâk ile İslâm Dini içice, kaynaşmış bir durum arz eder. İktisat ile biyolojik hadiseler, din ve ahlâk arasındaki münasebetlere böylece birer cümle ile temas ettikten sonra şimdi enflâsyonu tanımaya çalışalım.

Enflâsyon Nedir?

İktisat kitaplarına baktığımız zaman enflâsyonun, biri sebep, diğeri sonuç olmak üzere iki yönden tarif edildiğini görmekteyiz. Böylece enflâsyon problemi, ona sebep olan olaylar ile bu olayların doğurduğu neticeler olarak, ortaya konulmaktadır.

Enflâsyon, Lâtince köklü bir kelime olup daha sonra İngilizce ve Fransızcaya geçmiştir. Türkçeye de Fransızcadan gelmiş; bu sebeple de Fransızcadaki şekliyle telâffuz edilmektedir. Enflâsyon, kelime olarak, şişme ve şişirme demek olup balon ve top gibi şeylere hava verip şişirme anlamına gelir.2

Halk dilinde «hayat pahalılığı» veya sadece «pahalılık» diye ifadesini bulan bu kelime, terim olarak, yukarda da belirttiğimiz gibi, sebep ve sonuçları bakımından ele alınarak iki yönü ile tarif edilmektedir : Enflâsyon, «piyasaya fazla para sürmek ve neticede para değerinin düşmesi ye fiyatların yükselmesi», «para değerinin düşmesine ve fiyatların yükselmesine yol açan bir olay», tedavüldeki para miktarının istihsal seviyesine ve mal arzına nispetle ölçüsüz bir artış göstermesi» olarak açıklanmaktadır.3 Şu halde tedavüldeki para hacminin artırılması, paranın değer kaybetmesine sebep olmakta, paranın değer kaybı da netice olarak pahalılığı meydana getirmektedir.

 
Şüphesiz ki enflâsyon, sadece böyle basit bir para olayı değildir, öyle olsaydı, tedavüle fazla para sürülmez; böylece işçi, memur ve dar gelirlileri daha da fakir kılan, gerektiğinde hükümetleri zor duruma düşüren ve sistemi bile sarsacak kadar ileri giden bu belâdan uzak kalınmış olurdu. Halbuki enflâsyon çok yönlü bir hadise olup iktisadî bünyenin bütününü ilgilendiren bir konudur. Emek, iş gücü, istihdam, tasarruf, yatırım ve tüketim harcamaları, ithalât ve ihracat hacmi, genel manâda arz ve talep dengesi, tek kelime ile üretim ve tüketimi ilgilendiren her şeyle enflâsyonun yakından alâkası vardır. Artık enflâsyonun yalnız emisyon hacminin arttırılmasından dolayı ileri gelmediği anlaşılmış bulunmaktadır. Bu sebeple modern iktisatçılar, klâsik iktisatçılardan farklı olarak, enflâsyona daha geniş bir açıdan bakıp onu iktisadî dengesizliğin bir neticesi olarak görmüşlerdir.4

İktisâdi hayatın düzeninde bir ahenk mevcut ise, iktisadî denge sağlanmış demektir. Bu ahengin kurulabilmesi için de bir çok sahalarda istikrarın sağlanmasına ihtiyaç vardır. Her şeyden önce bu konuda arz ve talebin önemi büyüktür. «Bir papağana arz ve talep kelimesini ezberletirseniz, onu iktisatçı yapabilirsiniz» diyen yazar, her halde iktisatçı olmayı basite irca etmekten ziyade, arz ve talebin iktisattaki önemine işaret etmek istemiştir. Arz - talep eşitliği, mal piyasasının dengesini; tasarruf - yatırım eşitliği de sermaye piyasasının dengesini gösterir. Moneter (parasal) dengenin şartı, para arzının enflâsyon baskısı yaratmayacak bir düzeyde bulunmasıdır. Böylece sağlıklı bir ekonomik bünyeye sahip olabilmek için geniş mânâda mal ve para faktörlerinin istikrarlı bir durumda olmalarının zarureti ortaya çıkmış bulunmaktadır.5

Grev, lokavt veya herhangi bir sebeple üretimin kısıtlanması, arzda bir noksanlık meydana getirdiği gibi, lüks ve israf yönünden meydana gelen aşırı tüketim de talep fazlalığı doğurur ve her iki halde de arz ve talep dengesi bozulur ve enflâsyona kapı açılmış olur. Yine ekonomideki dengeyi bozmamak için tasarruf ile yatırım arasındaki münasebeti nazar-ı itibara alarak faiz hadlerini düşürmeli ve hiçbir zaman para arzını enflâsyonu hissettirecek sınıra kadar getirmemelidir.

Enflâsyonun Sebepleri

Tarihte her halde ilk enflâsyon belirtileri, Devletlerin fazla paraya ihtiyaç duyduklarında, para ayarını bozup piyasaya fazla para sürdükleri zaman ortaya çıkmaya başlamıştır. Nitekim iktisatçılar, umumiyetle enflâsyon sebeplerinin başında devletlerin mâli sıkıntısının geldiğini söylüyorlar. Madeni sikkelerin tedavül ettiği zamanlarda mâlî ihtiyaçları karşılamak için başvurulan çare tağşiş (Tağşiş, bir şeyin içine başka bir şey karıştırmadır, mesela altına bakır, gümüşe demir karıştırma gibi) idi. Bu da eldeki altın ve gümüş meskukâtı (sikkeleri ve madeni paraları) eriterek karışımındaki kıymetsiz maden oranını artırmak ve yeniden sikke basarak tedavüle sürmek suretiyle yapılıyordu ki, netice itibariyle tedavül hacmi artmış oluyordu.6

Enflâsyona sebep olan istikrarsızlık geniş manâda arz-talep dengesinin bozulmasından ileri gelir. Toplam arz, toplam talebe eşit olduğu zaman dengesizlik söz konusu değildir. Toplam arz dediğimiz yatırım malları, tüketim malları ve ithalât ile toplam talep dediğimiz yatırım harcamaları, tüketim harcamaları ve ithalât eşitliği sağlanmazsa ekonomik dengeden bahsedilemez. Onun için iktisatçılar, iktisadî dengesizliği, piyasada tedavül eden paranın çoğalmasına, bütçe açığına, arz ve talebin kötü ayarlanmasına bağlarlar.7 Harcamalar ve ihracat toplamının istihsal ve ithalât tutarını aşması, talep enflâsyonunun bir belirtisidir.8

Vasıtalı vergiler, yüksek faiz hadleri ve ücret seviyesinin iyi ayarlanmaması, maliyet enflâsyonunun başlıca sebepleri arasında zikredilmektedir.9 Maliyet enflâsyonu, talep enflâsyonunu besleyebildiği gibi, talep enflâsyonunun zayıflaması da maliyet enflâsyonunu hafifletebilir. Keza fiyat enflâsyonu ile maliyet ve talep enflâsyonları arasında da belirli bir bağlantı vardır.10

 Baştan buraya kadar enflâsyonun tarifini yapmış ve onun sebeplerini iktisadi açıdan değerlendirmeye çalışmış bulunuyoruz. Konumuzun daha da açıklığa kavuşabilmesi için, meseleye İslâm hukuku açısından da bakarak, bakış açısını genişletmekte ve enflâsyonun sebeplerini farklı sahalardan gözetlemekte fayda vardır. Bu sebeple enflâsyonun başlıca kaynakları ve para politikası üzerinde biraz durmak istiyoruz. Genel ekonomik düzen ve mübadele sahasında İslâm'ın enflâsyonla ilgili esaslarının, hiç olmazsa bilebildiğimiz kadarıyla, söylenmesinde yarar bulunduğu bir gerçektir. Henüz bilinmeyen tarafların ise araştırılması, dinî bir görev olarak omuzlarımızda ağırlığımı hissettirmektedir.

ENFLÂSYONUN KAYNAKLARI

I— GENEL EKONOMİK DÜZEN

Daha önce geçtiği üzere enflâsyon, iktisadî bünyede meydana gelen dengesizlikten dolayı fiyatların yükselmesine denir. Bu fiyat artışlarına toplumun genel yapısı sebep olduğu gibi, ekonominin genel durumu da fiyatların yükselmesine sebep olabilir. Meselâ grev, lokavt, işi yavaşlatma, bürokrasi, kırtasiyecilik, merkeziyetçilik, bütçe açığı, lüzumsuz tüketim, lüks ve israf, vasıtalı vergiler, faiz hadleri, ücret seviyesi gibi terimleri enflâsyonu körükleyen âmiller arasında sayabiliriz. Yani genel manâda istihsâl, istihlâk, mübadele ve tedavül alanlarındaki olumsuz davranışlar, fiyatların yersiz olarak yükselmesine sebep olurlar.11

Mübadele ve tedavül yani alış veriş ve para politikası alanlarındaki enflâsyonla ilgili İslâmî esasları daha sonra inceleyeceğiz. Burada genel ekonomik düzenle ilgili bazı hususları gözden geçirmeye çalışalım.

İslâm ekonomisinde, emir ve yasaklara tam uyulduğu takdirde enflâsyona sebep olan âmiller ortadan kalkacağı için, enflâsyonist fiyat artışlarına rastlamak mümkün olmaz, diyebiliriz. Klâsik iktisatçıların anladığı manâda enflâsyon yalnız fiyat istikrarsızlığı yüzünden olsaydı, buna sebep olan para politikasındaki hatalar düzeltilir, mesele hallolurdu. Halbuki fiyat artışlarına sadece karşılıksız para basmak değil, üretimi yavaşlatan veya durduran her türlü engeller sebep olduğu gibi, üretilmiş bir malın tüketiciye ulaşıncaya kadar geçen safhalardan bazıları da enflâsyona sebep olmaktadır. Bunun için emek - sermaye ilişkileri normal, ticaret ve mübadele muameleleri İslâmî ölçüler içersinde yapılıp tüketimde de İslâmi emir ve nehiyler uygulanıp dururken hâlâ fiyat artışları varsa artık burada yapılacak bir şey yoktur. Bu, ilâhi bir takdir ve Allah'ın imtihanından başka bir şey değildir. Bu mânâda Ebû Yusuf şöyle der :

«Gerçekte ucuzluk ve pahalılık Allah'ın elindedir. Bunlar asla bir kararda kalmazlar; para da böyledir, pek çok hallerde kıymeti azalır ve çoğalır. Ucuzluk ve pahalılık için üzerinde karar kılınıp ölçü alınacak bir had yoktur. Bunlar ancak ilâhî tecellilerdir; nasıl olacağı bilinemez. Ucuzluk hiçbir zaman zahirenin ve malların çokluğundan doğmadığı gibi, pahalılık da azlığından ileri gelmez. Bunların hepsi Allah'ın hükmü ve kazasıdır. Bazen buğday bol olduğu halde pahalı olur. bazen da az iken ucuz olur».12

Ancak faiz hadlerinin yüksek olduğu, hırsızlık, gasp, rüşvet ve şans oyunları gibi haksız iktisapların çoğaldığı, kötü alışkanlıkların ve bu yoldan gelir sağlayanların oldukça kabardığı bir toplumda fiyatların etkilenmesi doğaldır. Grev ve lokavt gibi uygulamalar, işçi ve işveren arasındaki anlaşmazlıklar, vergilerin alınış şekli ve miktarı, bütçe açıkları, karşılıksız para basma, ekonomik açıdan talî derecede kalan sahalara kredi tahsisi, fiyat tahdidi, ihtikâr, kara borsa, lüks ve israf harcamaları, herhangi bir ihtiyacı karşılamayan lüzumsuz tüketim ve bu gibi şeyler enflâsyona hız veren kaynaklardır.

Kamu görevlerinin yürütülmesinde haddinden ziyade memurun istihdam edilmesi, iş gücünün yerli yerinde kullanılmayıp israf edilmesi, dış piyasalarda fiyatların artması sebebiyle ithal mallarının da fiyatlarının yükselmesi, fiyatlar düşmesin diye binlerce ton yiyecek maddelerinin imha edilmesi,13 milletler arası sermaye ve kredi imkânlarının istismar edilmesi ve yüksek faizli olması, dünya çapında bir çok emek ve sermayenin savunma adı altında savaş sanayii için harcanması ve daha birçok meseleler enflâsyonun sebepleri arasında zikredilebilir.

Enflâsyonu yavaşlatmak veya durdurmak için, saymış olduğumuz bu enflâsyona hayat veren kaynakların kurutulması gerekir. Meselâ bütçenin denkliğini reel olarak sağladığımız ve bütçe açıklarını emisyon yolu ile kapatmaya son verdiğimiz zaman, enflâsyonun buradan gelen damarını kesmiş ve dolayısıyla enflâsyon haddini biraz düşürmüş oluruz.14

Netice olarak diyebiliriz ki, ekonominin genelinde uygulanan kaide ve kurallar, enflâsyonun yükselmesinde ve düşmesinde rol oynarlar. Bu sebeple enflâsyonist fiyat artışlarına sebep olan ve enflâsyonu körükleyen her türlü davranıştan kaçınmak gerekir.

II— MÜBADELEDEKİ ESASLAR

Malın üretimi için yapılan lüzumsuz harcamalar enflâsyona sebep olduğu gibi, üretilmiş bir malın tüketicinin eline ulaşıncaya kadar geçen muameleler ve yersiz masraflar da fiyat artışlarına sebep olabilir. Bu sebeple âyet ve hadisler, ticari hayatta uyulması gereken bir takım esaslar getirmişlerdir. İnsanların mallarının haksız yere yenilmemesi, alış verişlerin karşılıklı rızaya dayanması, faiz ve ihtikâr yasağı, fiyat koymak, müşteri kızıştırmak, kâr haddi, ticaret mallarının pazar yerine gelmeden yolda satılması, malları üreticiler adına satmak, pazarlık üzerine pazarlık yapmak malın teslim edilmeden satılması gibi hususları bunlar arasında sayabiliriz.

a- Haksız Yere Mal Yemek

insanların mallarını haksız yere alıp yemek haramdır. Ancak ticaret yoluyla ve karşılıklı rızaya dayanan bir alış-veriş neticesi el değiştirmiş olan mallar helâl olabilir. Bu konuda Cenab-ı Hak, «Aranızda birbirinizin mallarınızı haksız sebeplerle yemeyin»15, «Ey iman edenler, birbirinizin mallarınızı haram sebeplerle yemeyin. Meğer ki, o mallar sizden karşılıklı bir buyuruyor. Bu konu ile ilgili başka âyetler de vardır17. Burada dikkat edilecek husus, alış-verişte karşılıklı rızanın meydana gelmesidir. “Rıza, gönülde meydana gelen hoşnutluktur".18 Yani alan da satan da kalben memnun ve müsterih olmalıdır. Ekonomik baskılar neticesinde malını almak veya satmak mecburiyetinde kalan kişiler normal bir fiyat üzerinde anlaşmış olamazlar. rızadan doğan bir ticaret malı ola…”16,

b- Faiz ve İhtikâr Yasağı

İslâm faiz ve ihtikârı yasaklamıştır. Faiz, malın üretiminde maliyeti yükselttiği gibi, faizli ticari krediler de fiyat arışlarına sebep olur. Faiz, karşılıksız bir kazanç olduğu için, haksız iktisap sayılarak haram kılınmıştır. Bu konudaki ayetlerden bir ikisinin meali şöyledir : «Allah, alış verişi helâl, faizi haram kıldı»19 «Ey iman edenler, gerçek müminler iseniz, Allah’tan korkun, faizden henüz almayıp da geri kalmış olanı bırakın»''20 Peygamberimiz (s.a.v.) de faiz yiyeni, ve yedireni, faize şahitlik ve kâtiplik yapanı lânetlemiştir21.

İhtikâr, fiyatların yükselmesini gözetleyerek halkın muhtaç olduğu malı satmayıp hapsetmektir.22 Muâz İbn Cebel (r.a.), der ki: Allah Resulüne ihtikârın mahiyetini sordum. Kişi ucuzluğun olduğunu duyunca üzülür, pahalılığın olduğunu duyunca sevinir. İhtikâr yapan kimse ne kötü bir insandır ki, Allah fiyatları ucuzlatırsa üzülür, pahalılaştırınca ferah duyar, buyurdu”23 Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Peygamberimiz buyurmuştur ki: «Kim müslümanlara fiyatların yükselmesini arzu ederek ihtikâr yaparsa, hata etmiştir»24. Bundan başka fiyatların yükselmesini bekleyerek ihtikâr yapanları Allah'ın cehenneme atacağı hakkında hadisler vardır.25


C- Fiyat Koymak

Daha sonra geleceği gibi Peygamberimiz, fiyatların devlet tarafından tespit edilmesini, enflâsyonu önleyici bir tedbir olarak görmemiştir.26 İslâm’da faizin yasak, ticaretin serbest oluşu, vergide zekât prensibinin uygulanması ekonominin esasını teşkil eder diyebiliriz. Bu sebeple fiyatı devlet makamları değil, arz-talep dengesi tespit etmelidir. Önemli olan arz ve talebin normal şartlar altında meydana gelmesini sağlamaktır. Bu denge bozulduğu zaman devlet, bilirkişilere danışmak suretiyle normal piyasa fiyatına uygun bir fiyat tespit edebilir. Ancak bu kolay bir iş değildir. Ekonomik hayatın birçok sahalarında arızalar meydana getirebilir. Meselâ toprakların kabiliyetlerine göre ekilip dikilmesine mani olabilir. Yani düşük veya yüksek fiyat verilmekle, pamuk tarlalarına pancar; pancar tarlalarına tahıl ekilmeye başlanır. Böylece bazı mallar az, bazı mallar da çok üretilmiş olur. Bazı mallar bolluktan satılmayıp üreticiler zarar görürken, bazı mallar da az üretildiği için fiyatların yükselmesiyle, tüketiciler zarar görür.

Bu sebeple ticaret hayatına her zaman müdahale edip durmak uygun düşmez. Her şeyde Allah'ın bir hikmeti vardır. Fiyatların bazen düşmesi, bazen da yükselmesi sadece tabiî şartlarla meydana geliyorsa, bunu normal karşılamak gerekir27. Diğer taraftan fiyat koymak, ticarî hayatta malların gizlenmesine sebep olabilir. Malların gizlenmesi de fiyatların yükselmesi neticesini doğurur. Fiyatların yükselmesi ise fakirlere zarar verir.28 Bu fiyat koymama prensibinin İslâm toplumunda uygulanacak bir kaide olduğunu gözden kaçırmamak gerekir.

d- Müşteri kızıştırmak

Müşteri kızıştırmak enflâsyona sebep olduğu için nehyedilmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.) neceşten (müşteri kızıştırmaktan) nehyetmiştir.29 Neceş, malı, kendisi satın almak istemediği halde, başkalarını teşvik için, alıcı gibi gözüküp de malın fiyatını artırmaktır.30 Fazla fiyat  vermek suretiyle, müşteri kızıştırarak pahalılığa ve fiyatların yükselmesine sebep olan bu tür davranışı bazıları tahrimen mekruh saymışlar,31 bazıları da helâl değildir, diye tavsif etmişlerdir.32

            e- Kâr Haddi

Fiyat artışlarında maliyete eklenecek kâr haddinin de önemli bir yeri vardır. Bazen anamalın iki, üç, misline hatta daha fazlasına varıncaya kadar kâr sağlanmaktadır. Kâr, sermayenin rizikosuna karşılık verilmiş olan helâl bir kazançtır. Bu sebeple İslâm en çok, sermaye kadar kâr elde etmeye izin vermiştir, diyebiliriz. Bundan fazlası herhalde haksız iktisap sayılır. Diğer taraftan bazı masrafların maliyete girmemesi, serbest rekabet anlayışı ve İslâm’ın getirdiği diğer dini ve ahlâkî kaideler sayesinde kar haddi düşmekte ve dolayısıyla enflâsyon da böylece frenlenmiş olmaktadır.33

 f- Ticaret Mallarının Yolda Satılması

Ticaret malları pazar yerine gelmeden ve üreticiler piyasa fiyatını öğrenmeden yolda karşılanıp malların satılması da yasaklanmıştır. Bu hususta Peygamberimiz: «Satılmak üzere pazar yerine getirilmekte olan ticaret mallarını yolda karşılamayınız.”34, buyurmuştur.

Îslâm hukukçuları Peygamberimizin (s.a.v.) ticaret mallarını yolda karşılamayı niçin yasakladığının sebeplerini araştırmışlar, mal sahibi, çarşı ehli ve bölge halkı açısından açıklamalarda bulunmuşlardır.

Mal sahibi henüz pazar yerine gelmediği için, fiyatlar hakkında bir bilgisi olmadığından, ucuza satmış ve böylece zarar görmüş olabilir. Bu sebeple pazar yerine geldiği zaman fiyatların yüksek olduğunu görüp aldandığını anlarsa malını geriye alıp cayabilir. Karşılamaya gücü yetmeyen çarşı halkı için de mallan ikinci elden alacaklarından, kendilerine pahalıya mâl olur. Bu sebeple zarar görürler. Mallan yolda karşılayıp alanlar döndükleri zaman, ucuza almış oldukları bu mallan diledikleri yüksek bir fiyattan satış yaparlar ve böylece bölge halkına da zarar vermiş olurlar. Çünkü müstahsil, malları pazar yerine kendileri getirselerdi, mal el değiştirmemiş ve dolayısıyla fiyatlar yükselmemiş olacaktı35.

g- Yerlilerin Yabancılar Adına Mal Satması

Şehirlilerin yani yerlilerin yabancılar namına onların mal larım satması  da  fiyatların   yükselmesine sebep olabilir.  Bunun için Peygamberimiz (s.a.v.)     «Hiçbir şehirli, hiçbir bedevi namına malını satmasın» 36 diyerek böyle bir alış verişi yasaklamıştır. İbn. Abbâs'a bu hadîsin manası sorulduğu zaman «Onlar için simsar olmayın», diye cevap vermiştir.37 Bu hadîsi, İmam Şafiî'nin   açıklamasından faydalanarak,  şu şekilde    izah edebiliriz:

Yabancılar, piyasa hakkında bir bilgileri olmadan mallarını pazara getirirler. Bölge halkının da bu mallara ihtiyacı var dır. Fakat onlar yabancı olduklarından dolayı yer bulma, mal lan taşıma ve buna benzer bir takım sıkıntılarla karşı karşıya-dırlar. Halk ihtiyacı olduğu için bu malları satın almak ister. Bunlar da adı geçen sebepler yüzünden hemen satmak isterler. Bu suretle mallar, piyasa fiyatı da öğrenildikten sonra, tam bir arz-talep dengesi içersinde en uygun bir fiyat ve kârla satılmış olur. Böylece hem satıcı, hem de alıcı kazanmış olur.

Bu  malları kendilerinin değil de şehirlilerin ve yerlilerin onlar adına sattığını düşünecek olursak, yerli    simsarlar     bu malları onlardan ucuz bir fiyatla alıp piyasa fiyatlarının  yükselmesini bekleyerek, çok kârla satmak isterler. Böylece onların rızıklarına mani oldukları için hem mal sahiplerine zarar vermiş, hem de malları saklayıp pahalı satmakla bölge halkına zarar vermiş olurlar. Bu durumda her iki taraf da zarar edeceğinden, Peygamberimiz (s.a.v.) böyle bir alış veriş muamelesini yasaklamıştır.38

h- Pazarlık Üzerine Pazarlık Yapmak

Fiyatların yükselmesine sebep olduğu için Peygamberimiz tarafından yasaklanan alış verişlerden birisi de fiyat üzerine fiyat koymak; pazarlık üzerine pazarlık yapmaktır. Bu konuda Resulü Ekrem «Sizden bazınız, diğer bazınızın alış verişi üzerine alış verişe girişmesin. Kardeşi bir malı satın almak üzere iken, diğer bir kimse o malı almaya kalkışmasın”39, buyurmuştur. Bu hadîs'e göre, hangi sebeple olursa olsun, kesinleşmiş bir alış-veriş sözleşmesini bozdurmak haramdır. Satıcıyı kışkırtıp satılmış bir malı daha fazla bir fiyat vermek suretiyle çevirip kendisi için almak, yani satıcıya alış verişi feshet, ben ondan daha fazla kâr vereceğim demek haramdır40.

p- Malların Teslim Alınmadan Satışı

Malların teslim alınmadan satışı da fiyat artışlarına sebep olabilir. Peygamberimiz «Kim bir yiyecek maddesi satın alırsa, onu teslim alıp kabzetmeden satmasın»41, buyurmuştur. Bu konuda İbn Ömer'den rivayetler vardır: Peygamberimiz zamanında halk kervan sahibi tacirlerden malı kabız etmeden zahire alırlardı. Sonra Rasûlüllah bu tacirlere memur gönderdi. Mallarını zahire pazarına nakledip getirinceye kadar, malı olduk-'arı yerde satmaktan men eyledi. Yine İbn. Ömer Peygamberimiz (s.a.v.), iştira edilen hububatı ölçüp teslim edinceye kadar onun kabızdan önce satılmasını nehyetti 42 deyip devamla:

 «Ben Peygamberimiz zamanında götürü pazarlıkla erzak iştira eden ve kabız etmeden başkasına satmak isteyen öyle muhtekirler gördüm ki, onlar bu malları yükleyip nakil edinceye kadar dövülürler ve kabız etmeden önce satmaktan men olunurlardı», diyor.43

Bu hadisler hakkında şöyle bir açıklama yapılmaktadır: Hadiste bildirildiği veçhile, zahire pazarına gelmezden evvel, zahire tacirinin malını satmasının nehiy sebebi, fiyatların yükselmesinden ve bu suretle başkasının zararını mucip olmasından dolayıdır.44

Mücâzefe yani tartı ve ölçüye vurmaksızın göz karan ile veya başka bir deyişle götürü pazarlıkla mal almak meşru ve helal görülmüştür. Ancak bu suretle alınan malı kabız ve nakil etmeden başka bir müşteriye satmak ciheti men edilmiştir. Çünkü bu ihtikâra kapı açan bir alış veriş şeklidir. Satın alman bir malı kabız ve tesellüm etmeden satış yolu açık bulunursa, bir ambarda depo edilmiş bir mal, yerinden oynamadan elden ele, dilden dile dolaşa dolaşa sebepsiz olarak fiyatların yükselmesini mucip olur. Buna mani olmak için hadiste satın alınan hububatın kabzı lâzım olduğuna İbn. Ömer tarafından işaret edilerek: Mücâzefe suretiyle alman malın sahipleri bu mallarını hayvanlara yükleyip pazara götürünceye kadar sıra dayağına çekilirdi, deniliyor ki, bu malın bulunduğu yerden kaldırılıp nakledilmesi, şeriatın fiyatların yükselmesine mani olmak üzere hedef edindiği kabız ve tesellümdür ve buradan hadisin şevkinden yegane matlup olan gaye budur.45

j) Muztarın Alış Verişi

Yukardan beri anlattığımız enflasyona sebep o'an bu alış veriş türlerinden başka, konumuzla ilgili olan bir de bey—i muz-tar denilen çaresiz kalan kişinin alış - verişi vardır ki, haramdır. Hz. Ali (r.a.)den rivayet edilen bir hadiste Peygamberimizin (s.a.v.) çaresiz kalan kişinin alış - verişinden nehyettiği bildirilmektedir.46

 Satıcı malını, muztar kimseye sattığı zaman, fiyatı yükseltmeden, başkalarına sattığı fiyat üzerinden vermelidir; yoksa alış veriş fasit olur47. İhtiyacı olan malı, ancak bir kişinin yanında bulabilen kimse başkalarının aldığı fiyattan alır. Hele böyle bir alış veriş insanların yiyecek ve giyecek maddeleri gibi zaruri, günlük ihtiyaçlarından olursa, satıcı böyle malları bilinen normal fiyatıyla satmak mecburiyetindedir. Bu şekilde davranması kendisine dinî bir görev (vacip) olur.48

III— PARA POLİTİKASI

Bilhassa bu günkü ekonomiler için para çok önemli bir unsur haline gelmiş bulunmaktadır. Bu sebeple geniş ölçüde iş bölümüne ve mübadeleye dayanan bu günkü cemiyette para ve kredi mekanizmasının çok kısa bir müddet için bile olsa ortadan kalkması, iktisadî nizamı altüst edecek derecede ehemmiyetli tepkiler meydana getirir. Çünkü para, hem en küçük kıymetlerde bile mübadeleye imkân vermekte, hem de her tür'ü iktisadî hesaplarımızda ve düşüncelerimizde ölçü vazifesi görmektedir. Servet, îrâd, zarar, ve ziyan ve hatta manevi tazminat adı altında namus ve şeref bile para ile değerlendirilmektedir.49

Hükümetler her gün para hakkında karar almakta, alman bu kararlar yüzünden bir yığın halk zengin veya fakir olmaktadır. Bu kararların gerektirdiği rakamlar o kadar yüksektir ki, herhangi bir istimlâk kanunu ile fertlerin ellerinden mülklerinin alınması keyfiyeti, bu para değerinin düşmesi ile elde e-dilen neticelere göre sıfır kalır. Bir yazar, tarihteki eski isyanları kastederek,«İstanbul'da çıkan isyanların kâffesi para meselesindendi», derken konunun ehemmiyetine işaret etmiş oluyordu. Ayrıca Fatih Sultan Mehmet’in birinci defa tahttan düşmesini, Buçuk Tepe Vaka’sı ile. para meselesine yani enflasyona bağlayanlar vardır50.

Bilindiği üzere para, aile ekonomisinden bugüne, başka bir deyişle, mübadelenin ortaya cıktığı zamandan karma ekonomi dönemine kadar bir çok değişiklikler geçirmiştir. Boncuktan dut yaprağına, kemik ve boynuzdan kâğıtlara kadar birçok şey para olarak kullanılmıştır. Zamanımızda ise dünyanın her yerinde kâğıt (ve madeni) paralar tedavül etmektedir.

Kâğıt paranın icadı, hükümetler için para basımını kolaylaştırmıştır. Artık kâğıt ve mürekkep masrafından başka hiçbir külfeti olmayan bu usulün bütün devletler tarafından aşırı bir şekilde uygulandığı görülmektedir. Mâli bakımdan sıkıntıya düşen her hükümet, Merkez bankası vasıtası ile, para çıkarıp piyasaya sürmekte, fazla çıkarılan bu paralar böylece enflasyonlara sebep olmaktadır.

Enflâsyon, devletlerin bir nevi vergi almasıdır. Kâğıt para çıkarmak, vergi toplamaktan daha kolay olduğu için bu yola başvurulmaktadır51. Halbuki enflâsyon bir çeşit fasit daireden başka bir şey değildir. Çünkü para, basıldıkça pahalılık olur, fiyatlar yükselir; fiyatlar yükseldikçe tekrar para basılır ve böylece bir türlü pahalılığın önü alınmaz. Halbuki İslâm hukukunda devlet, hakkı olan vergi ne kadar ise, ancak o kadar vergi alabilir. Bu konuda «vergi olarak malın iyisini almak, mükelleflere zarar verir kötüsünü almak da hak sahiplerine = fakirlere— zarar verir», denilmektedir.52 Aynı mevzuda Peygamberimizin hadisleri de bulunmaktadır. «Meks yapan (vergi nispetini yükselten veya düşüren)53 Cennete giremez», «Meks yapan Cehennemdedir», «Âşir (fazla vergi alarak, zulüm ve haksızlık yapan vergi memuru) ile karşılaşacak olursanız, onu öldürünüz.”54 Bu hadisin açıklamasında Ebû Ubeyd Kasım b. Sellâm, haksız yere aldığı bu vergiden dolayı öldürülür, der55. Ebû Yâlâ el-Ferrâ ise, «vergiyi artırmak, halkın hukukuna zulümdür, vergiyi düşürmek ise, Beytülmâlin (bütçenin) hukukuna zulümdür»56 diyerek, ekonomik bir açıklama yapmış bulunmaktadır. Dikkat edilecek olursa burada alınması yasak olan vergi, az vergi alınacak yerde çok vergi almaktır. Halbuki enflâsyonlarda devletin karşılıksız para basması yüzünden, zengin-fakir herkesten, kendisinden hiç vergi alınmayacak olan kimselerden bile vergi alınmaktadır.

Meseleye bir de marjinal fayda açısından bakacak olursak, hiç vergi vermemesi gereken fakirin, zengine göre kat kat daha fazla vergi ödemek mecburiyetinde tutulduğu görülür. Çünkü para değerinin düşmesi ile zengin fakir, miktar olarak aynı vergiyi ödemektedirler. Halbuki fakirin elindeki meselâ 500 lira ile, zenginin elindeki 5000 lira, marjinal fayda bakımından eşit olabilir. Yani devlet, fakirden 500 lira alırken, zenginden 5000 lira almalıdır. Enflâsyonda ise dolaylı vergi alındığından, bu mümkün olmamaktadır. İslâm hukukunda dolaylı vergilerin bulunmamasının sebebini her halde burada aramak gerekir.

Böyle haksız vergi alma konusunda İbn Âbidin, mâruf-belli bir hak olmadıkça, Devlet başkanının hiçbir kimsenin elinden bir şey almaya hakkı yoktur, der.57 Ayrıca vergi memurlarının, harbi ve zimmî vatandaşlardan cizyenin dışında vergi almalarının ve Hıristiyanlardan Kudüs'ü ziyaret etmeleri için onlardan da bir ücret almalarının haram olduğunu yazar.5S

 Bu anlattığımız prensip normal şartlar altında uygulanabilecek bir husustur. Tabii afetler, zelzele, memleket çapında yangın, vatan müdafaası, esirlerin kurtarılması... gibi zaruretler ortaya çıkıp devlet hazinesi bu yükü kaldırmaya güç yetiremezse o zaman devlet, zekatın dışında, ihtiyaç nispeti kadar malî yardım yapmak üzere zenginleri görevlendirebilir. Gazali, Şâtıbî ve Kurtubî gibi şahsiyetler bu görüştedirler.59 Fakat bu konuda hiçbir zaman fakirlerden herhangi bir vergi alınmaz.

Madenî paralarda tağşiş yapmak enflâsyona ne kadar tesir ederse, kâğıt paralarda da karşılıksız para basıp tedavüle sürmek, fiyatların yükselmesine o kadar tesir eder. Mübadele vasıtası olarak kâğıt para kullanmakta İslâmi bakımdan her hangi bir sakınca yoktur.60. Hanefi kaynaklarda fülüsler (demir, kakır, nikel veya gümüş-kalay karışımı paralar) hakkında verilmiş olan hükümlerin aynısını kâğıt paralar için de geçerlidir, diyebiliriz. Çünkü bu iki maddeye para olmaları açısından bakıldığı zaman, aralarında bir fark olmadığı görülür"1. Zaten İslâm hukukçularının çoğu, kâğıt paralar teamülde altın ve gümüşün yerine geçtiği ve onlarla hiçbir zorluk çekmeden değiştirilmesi mümkün olduğu için, kâğıt paralarda aynı altın ve gümüşteki gibi zekat farzdır, hükmünü vermişlerdir. Bu hususta Hanefi, Şafii ve Mâliki mezhepleri aynı görüşü paylaşmaktadırlar63. Ancak burada enflâsyon olmaması için devletin ne kadar para basacağı sorusu hatıra gelebilir. Çünkü para, ilâcın terkibine girmiş, bir zehir gibidir-, azı fayda vermez, çoğu ise öldürür63. Devlet bu işi şûraya havale eder. O da bu hususta, ancak mübadelenin gerektirdiği ihtiyaç kadar, enflâsyon çizgisini değiştirmeyecek bir miktarda para basılmasına karar alabilir.

Devletin para basması, para basarken asla ticaret ve kâr gayesi gözetmemesi gerekir. Bu konuda şu esaslar kaydedilmiş bulunmaktadır: Madeni paraların görevlerini yerine getirebilmeleri, bunlardan maksadın hasıl olabilmesi için bu paraların nominal-izafi değerlerinin maden değerinden daha aşağı olmaması, devletin madeni para basmak için eski geçmez paraları satın almaması ve bu konuda ticaret yapmaması gerekir. Devletin insanlara hiç zulüm yapmadan, onlara muamelelerinde âdil bir kıymet birimi sağlayacak para basması gerekir. Devletin bakır satın alıp aldığı bu bakırları para basarak ticaret yapması ve insanlara ellerindeki paralarını kullanmayı yasak ederek, onlar için başka para basmak suretiyle gelir elde etmesi asla caiz değildir. Toplumun menfaatini gözeterek hiç bir kazanç ve kâr elde etmeden basacağı bu paraları, ancak kendi kıymeti ile basar ve bu hususta çalışan işçilerin ücretlerini bile hazineden öder. Çünkü paralar üzerinden ticaret yapıp gelir sağlamak, insanlara büyük zulüm kapılarından birisini açmak ve onların mallarını haksız yere yemek demektir. Çünkü paralar yasaklanıp  muameleden kaldırılınca mal haline gelir ve devlet başka para basar. Devlet insanların ellerindeki bu malların ( paraların ) değerini düşürmekle, onların mallarım ifsat etmiş ve dolayısıyla onlara zulmetmiş, ve bu değeri düşük eski paraların, değeri yüksek olan yeni paralarla değiştirilmesini istemesinden dolayı, insanlara yine ayrıca zulmetmiş olur.64

4—ENFLÂSYONUN   TESİRLERİ

Harplerin dışında hiçbir âmilin, yalnız başına, fiyat seviyesindeki süratli değişmeler derecesinde felâket ve sefalete sebep olmadığı ileri sürülmektedir.65 Bu sebeple enflâsyonlar ekonomik ve sosyal hayatta tedavisi mümkün olmayan yaralar açar. Thiers, «dünyada, bir paraya itibarını iade etmek kadar güç bir şey yoktur», diyor66.

Enflâsyon, gelir dağılımını altüst eder. Genellikle sabit gelirlilerin reel gelirlerini, dolayısıyla tasarruflarını azaltır. Enflâsyon devrelerinde millî gelirin dağılımı genellikle zengin sınıfın lehine değişir. İşçi, memur, esnaf enflâsyon dolayısıyla fakirleşir; zengin daha zengin; fakir de daha fakir hale gelir; orta sınıf ezilir ve ufalır. Sermaye, kârın çok olduğu yerlerden vurgunculuğun (spekülasyonun) bol olduğu sahalara kayar. Sanayi yatırımları değil, arsa ve gayri menkuller prim kazanır. Arsa ve taşınmaz mallar, aşırı derecede değerlenmiş olur. Yani enflâsyonlarda fiyatların gittikçe pahalılaşacağına dair bir kanaat uyanabilir. Teşebbüs erbabı, fiyatlar daha fazla yükselmeden kabil olduğu kadar sabit sermaye ve döner sermaye stoku yapmayı menfaatlerine uygun sayabilirler.

Enflâsyonda haklı bir sebep olmaksızın refah ve varlık, bir sosyal tabakadan diğerine geçmektedir. Enflâsyonun refahtan insanların aldıkları payı değiştirmesi sosyal bünyede tepkilere yol açar. Enflâsyon devrelerinde millî karakter temellerinden sarsılır. Manevî ve ahlâkî değerler küçümsenir. Kumar iptilâsı yaygın hale gelir. Keyif verici maddelerin tüketimi artar. Gıda şartları bozulur ve genel sağlık durumu sarsılır. Yolsuzluklar çoğalır, memurların rüşvet aldıklarına dair söylentiler fazlalaşır. Polis vakaları, trafik kazaları ve boşanmalar yoğunlaşır.

Netice olarak enflâsyon, servet ve gelirlerin taksiminde değişikliklere yol açar. Üretim ve hizmet kalitesinin az-çok bozulmasına sebep olur; sosyal gerginliklerin doğmasına ve şiddetlenmesine zemin hazırlar; manevî kıymetlerde ve ahlak seviyesinde düşüşler meydana getirir; devamlı enflâsyonlar siyasi istikrarsızlıkların tohumlarını filizlendirir, hükümetlerin düşmesine sebep olur.67

ENFLASYON FARKI

Cemiyetin çeşitli kesimlerine enflâsyonun yapmış olduğu bu olumsuz tesir yüzünden toplumda psikolojik, ekonomik ve sosyal bir takım problemlerin doğması kaçınılmaz bir hal alır. Kendilerine enflâsyon farkı ödenmeyen işçilerin ücretleri ile memurların maaşları her ay küçülmeye devam eder. Bu durum işçi ve memur kesiminde bunalımlar meydana getirir. Bu sebeple en önemlisi enflâsyona vücut veren kaynakların kurutulması olmakla birlikte, eğer bu hak sahiplerine enflâsyon farkı diyebileceğimiz, aylık pahalılık derecesi kadar bir ek ücret ödenirse, bu kötü neticeler bir dereceye kadar önlenmiş olur.

Enflâsyon farkı sadece işçi ve memurların ücret ve aylıklarında ödenmesi lâzım gelmez. Bunun dışında her türlü veresiye alış veriş, borç ve karz ödemelerinde de cereyan eden farkın tazmin edilmesi gerekir. Çünkü apaçık bir zarar söz konusudur. Onun içindir ki «enflâsyon zamanında para kıymetinin düşmesi ile alacaklılar zarara uğramakta ve borçlular bundan istifade etmektedir», denilmektedir68. Halbuki hiçbir kimseye zarar vermeye ve zarar ile mukabele etmeye hakkımız olmadığı gibi, zararları tazmin etmekten kaçmak da Müslüman yakışan bir hareket değildir. Bu konuda Mecelle'de «Zarar vermek yok zararla mukabele etmek yoktur. Zarar izale olunur. Zarar bi kader-il imkân def olunur», denilmektedir.69

 

Modern ekonomi bir para ekonomisidir.70 Yani bugünkü ekonomiler paraya dayanmakta, her türlü alış verişler ve ödemeler para ile yapılmaktadır. Para bir nevi ekonominin aynasıdır, denilebilir. O sebeple «sağlam para ancak sağlam ekonomiye dayanır» veya başka bir deyişle «sağlam ekonomi, sağlam para meydana getirir», denilmektedir.71 Enflâsyon dönemlerinin paraları, kıymetleri her gün değiştiği için pek itimat edilir değildir. Artık para, kıymet ölçüsü olma vasfını yitirmiş bulunmaktadır. Bir metre, bir kilo veya bir litre nasıl bir ölçü birimi ise ve biz bunlara dayanarak ölçüp tartıp alış veriş yapıyorsak, eşyanın kıymetini ölçen ve ona göre paha biçen de paradır. Paranın bu özelliği yok olunca, kıymetleri ölçme problemi ortaya çıkmaktadır. Kıymetleri nasıl ölçeceğiz? Meselâ bin liranın kıymeti ile, yüzde elli enflâsyon olduktan sonraki bin liranın kıymeti eşit midir? İşte para kıymetinin değişmesi karşısında alacaklı-borçlu münasebetlerini âdilâne bir surette tanzim için bir mikyasa (ölçü vasıtasına) ihtiyaç vardır.72

Borçlarımızı herhangi bir cins malla ödemeyi düşünelim. Meselâ on bin lira olan borcumuzu, beş gram altın karşılığı olarak kabul edelim, faraza iki yıl sonra bu beş gram altının karşılığı olan parayı vermeyi karşı tarafa taahhüt edelim. Bu takdirde altının gramı iki bin liradan üç bin liraya çıksa, beş gram altın on beş bin lira yapacağından bizim borcumuz da on beş bin lira olmuş olur. Fakat bu yol âdilâne ve sağlıklı bir yol değildir. Çünkü bütün fiyatlar, enflâsyondan aynı şekilde ve ayni zamanda müteessir olmamaktadır. Piyasada intizamsızlıklar belirmektedir73. Bu sebeple borcumuzu bir kalem mal ile değil, birçok kalem mal üzerinden ödemek daha uygun olur. Çünkü istatistikte paranın kıymeti fiyat seviyesiyle ölçülür. Eğer parayla bir çeşit mal mübadele edilseydi, problemin çözümü kolay olacaktı. Halbuki binlerce mal mübadele ediliyor, birinin fiyatı yükselirken diğerinin fiyatı düşebiliyor. Çünkü muhtelif malların fiyatları üzerine tesir eden biricik sebep paranın kıymet değildir. Arz-talep dengesi de malın değerine tesir eder. Bu sebeple tek malla paranın kıymeti mukayese edilip bulunamaz.

  

          Bunun için fiyat endeksleri tanzim edilir".

İşte enflâsyon farkını, açıklamış olduğumuz bu sebepler yüzünden, hak sahiplerine fiyat endeksleri ile değerlendirip ödemek, hukuka riayet bakımından daha uygun bir yol olarak mütalâa edilebilir.

Enflâsyon farkının ödenmesi ve fiyat endeksleri yolu ile ödenmesi meselesindeki delillerimize itiraz edilerek bunlar, daha çok iktisadî ve Mecelle gibi genel kaideler olarak zikredilmiştir, denilebilir, Ancak bu hususta Îslâm hukuku kaynaklarında bir hayli bilgiler de mevcuttur. Bilhassa Hanefi fıkıh kitaplarının ilgili bölümlerinde, madenî paraların ayarlarının bozulmasından söz edilirken yani mağşuş paralardan ve bunların çeşitlerinden bahsedilirken bunların hukukî durumlarını açıklayan hükümler de zikredilmektedir. Ayrıca İbn Âbidin'in bu konu ile ilgili ayrı bir risalesi mevcuttur. Tenbîhü'r Rukûd Alâ Mesâili'n Nükûd adını verdiği bu on sayfalık küçük kitapçıkta, paranın geçmez oluşu (kesâd), piyasadan çekilmesi (inkıta) t değer kazanması (ğalâ) ve değer kaybetmesi (rahs) gibi konular üzerinde durmuştur.75 İbn Âbidin, bu eserinde İmâm Ebû Hanife'nin, değer kazansın veya kaybetsin, üzerinde anlaşma yapılan meblâğın ödenmesi gerektiği, Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'in ise para değerinin değişmesinden doğacak farkın yani enflâsyon farkının ödenmesi gerektiği kanaatinde okluğunu kaydetmektedir.

 

 

Dipnotlar:

1.      Hazım At;f Kuyucak, iktisat Dersleri, s. 21

2.      Feridun Ergin Para Siyaseti, s. 263; Ak İktisat Ansiklopedisi, s. 279; Adnan Başer Kafaoğlu, Enflasyon, s.

3.      A. Başer Kaı^oğlu, Enflasyon, s. 11-12, Feridun Ergin, İktisat, s. 601; Ak İktisat Ans. s, 279

4.          Feridun   Ergin,    İktisat,  s.   601;    İsmail   Maliye   Politikası,    68   Meydan Larous enflasyon maddesi

5.      Samuelson, İktisat, s. 62; Feridun Ergin, Ak İktisat Ans. s. 205  Samuelson, İktisat, s. 62; Feridun Ergin,

6.      Kuyucak. İktisat Dersleri, s. 403

7.      İsmail Türk. Maliye Ekonomisi, s. 72; Meydan Larouse Enflasyon maddesi

8.      Feridun Ergin Para Siyaseti, s 213

9.      Feridun Ergin, İktisat, s. 284

10.  Ismail Türk, s. 77

11.  Bkz. İsmail Türk. Maliye Politikası, s. 72; Feridun Ergin, Para Siyaseti s, 263

12.  Ebû Yusuf, Kitâbü'I Haraç, s. 90

13.  Fiyatlar düşmesin diye bir milyon ton sebze ve meyve ortak pazarda imha edildi. Günaydın Gazetesi 9 Ağustos 1981

14.  Erol Zeytinoğlu, İktisâdı ve Ticari İlimler Dergisi, 1974 sayı. 2. s. 28

15.  Bakara 2/188

16.  Nisa 4/29 

17.  Nisa 4/2, 5, 161 Tevbe 9/34

18.  Taberi. İhtilâf-ül Fukahâ, s. 146

19.  Bakara 2/275

20.  Bakara 2/276, 277, 279

21.  Müslim, V, 121-, Ebû Davud, III, 244; İbn Mace, II; 764

22.  Tecrid, VI, 448

23.  Heysem!, Mecmeu'z Zevâid, IV, 101

24.  Heysemi, IV, 101

25.  Heysemi, IV, 101

26.  Bkz. Fazlurrahman, İslâmiyet ve İktisadi Adalet Meselesi, çev: Y.Z. Ka
vakçı, s 42

27.  Ö.N. Bilmen. Istilâhât-ı Fıkhıyye, VI, 125

28.  Seyyid Sabık, Fıkhü's Sünneh, III   105

29.  Buhâri, c. III, 91; İbn Mace. II, 733; Tecrîd. III, 457

30.  Merğınânî; el - Hidâye III, 40; Kâsânî, Bedâi'us Sanâû V, 233; İbn Kuda-me, el—Mugni IV, 160; M. Husrev, Dürer, II, 177

31.  Muhammed b. Abdurrahman ed-Dımışki. Rahınetü'l Ümmet, II, 2

32.  Bkz. İbnü'l Hümam Fethu'l Kadir, V, 240

33.  Bu konuda daha geniş bilgi için bakınız, Osman Eskici oğlu İsim Ekonomisinde Gelir Dağılımı,- Ali Şafak, İslâm İktisadında Enflasyon, Diyanet Dergisi cilt: ıs, sayı: 1, s. 13

34.  Buhari, III, 95; Müslim, V, 16; Ebü Davud III, 269; Tirmizi, III, 524; Ne-sâi, VII. 257-, İbn Mace II, 735

35.  İmam Malik, el-Muvatta' IV, 307; eş-Şâfiî, el-Ümm III, 93; Kâsârıi. V. 232; Merğınani III, 40; İbn Teymiyye el-Hısbe, s. İl: İbn Kayyim et-Tu-ruku"l Hikemiyye, s. 283; İbn'ül Hümam, V, 239; M. Hüsrev, II, 177, İbn Nüceym el-Bahrü'r Râik, VI, 108 Şah Veliyyullah Huccetüllalı, II 110; Seyyid Sabık, Fıkhü's Sünneh, m, 119

36.  Buhari, ITI, 94; Müslim V, 17; Ebu Davud III, 269

37.  Buhari III 94, Ebu Davud III, 269

38.  eş-Şâfii el-Ümm III, 92; İbn Kudâme. el-Mugnî IV 162; İbnü'l Kayyım, s. 308

39.  Buhari. III, 90; Müslim V, 12; Ebû Davud III, 269

40.  Merğınani III, 40; M. Husrev II 177; 1. Kudame IV, 161, el—Ayni 'Umde-tü'l Kâri XI_ 257, î. Hümam V, 239, İbn Nüceym VI, 107, eş-Şevkânî V. 189

(20)     ı'41) İbn Mace II, 749, No. 2226

(42)    Buhari III, 89; Müslim V, 23 No:38; Nesai VII. 287; Tecrid VI, 437 No: 986

41.  Tecrid VI, 446, no: 991

42.  Tecrîd VI, 437 no: 986

43.  Tecrid VI, 447, 448

44.  Ebu Davud Hattâbi Şerhi W, 676

45.  tbn Âbidin IV, 110.

46.  İbn Teymiyye Fetâvâ XXIX, 361

47.  H  Atıf Kuyucak, İktisat Dersleri, s. 347

48.  Bkz. Şükrü Baban. Düoya Para Meseleleri, s. 327; Ahmet Refik, Türk Tarih Encümeni Mecmuası, 1 Kânunusâni, 1341, No. 84, s. 8; Türk Tarih Encümeni Mecmuası, No: 141, Mart 1926, s. 82

49.  Hazım Atıf Kuyucak, Para ve Banka, s. 291 (İst. 1939)

50.  Mevsilî, el-İhtiyâr I, s. 103

51.  Meks  kelimesi hakk:nda bak.  Ö.N. Bilmen  Hukuk-ı İslâmiyye IV. 78

52.  Ebû Davûd III. 133; Ahmed b. Hanbel, Müsned IV. 234

53.  Ebû Ubeyd Kasım b. Sellâm. Kitâbü'l Emval, s. 703, 706

54.  Ebû Yâlâ, el - Ferrâ, Ahkâmü's Sültâniyye, s. 246 (Mısır - 1966)

55.  İbn Âbidin, III. 257

56.  İbn Âbidin, II. 41

57.  Bkz.  Osman  Eskicioğlu,   İslâm  ve  Ekonomik Denge,   Diyanet Dergisi,c. 13, sayı. ı. s. 41

58.   M. Ebû's Suûd. Islâmî İktisadın Esasları, (çev: Ali Özek), s. 39

59.  Bkz. Tecrid-i Sarih, V. 78-79

60.  Abdurrahman   el-Ceziri,    Mezâhibü'l Erbaa, I, 605

61.  Baha Akel, Fevkalade Zamanlar Ekonomisi ve İhtikâr, s. 79

62.  İbn Teymiyye. Fetâvâ, XX'X, 469

63.  Haz-m Atıf Kuyucak İktisat, s. 348

64.  Baha Akel, Fevkalade Zamanlar Ekonomisi ve İhtikâr, s. 73

65.  Feridun Ergin Para Siyaseti, s. 266, 291-292; ismail Türk, s. 81; A Ba-şer Kafaoğlu, Enflasyon, s. 25-26; Feridun Ergin, Ak İktisat Ans. s. 280. 281

66.  Feridun Ergin, İktisat, s. 605,

67.  Mecelle, 19, 20. 31. maddeler

68.  Halil Şakir Kahyaoğlu, Umumi İktisat, s. 81

69.  Mustafa Akdağ. Türkiyenin İçtimai ve İktisadi Tarihi, II, 230

70.  Kuyucak, İktisat Dersleri s. 388

71.  Feridun Ergin, İktisat, s. 602

72.   Kuyucak. İktisat Dersleri s. 363, 269 " r    P.esâilü tbn Âbidin, II. 58-67

73.   Resail-ü İbn Abidin, II, 58-67.

 
 
 

 


*DEÜ İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

 
Dış Ekonomi - Ticaret
 
cupidkreasyon.com

gelinlik abiye nışanlık ihracatı
(0 Gelen 1340 Giden)

Ihlamur Şifalı Bitkiler ve Baharat

Şifalı Bitkiler,Baharat,Doğal Afrodizyaklar,Bitkisel Kozmetikler
(0 Gelen 1027 Giden)

Papatya Bitki Evi Şifalı Bitkiler ve Baharat

Şifalı Bitkiler,Baharat,Doğal Afrodizyaklar,Bitkisel Kozmetikler
(0 Gelen 779 Giden)

Senin linkin burada olsun mu?
O zaman buraya kaydını yaptır:
=> Kayda git
 
Bugün 74 ziyaretçikişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol